19 Ekim 2015 Pazartesi

Labirent: Ölümcül Kaçış [ Kitap Yorumu ]

Labirent serisi, ilk filminin vizyona girmesiyle birlikte sık sık gözüme çarpan ama bir türlü okumanın kısmet olmadığı bir seriydi. Hala tam olarak bitirmiş sayılmam; serinin son kitabı hala beklemede ama bu sürede ilk kitabını kendimce yorumlamak istiyorum. 


Açıkçası daha da kolay kolay başlamazdım seriye. Bazı kitaplara karşı daha tek kelimesini bile okumadan fena halde önyargılı olabiliyorum; Labirent serisi de bunlardan biriydi. Ama bir tanıdığın Thomas&Brenda hayranlığını bana müthiş şekilde aktarmasından sonra kendimi kitabı okurken buldum. 

Hayal kırıklığı olarak fark ettim ki ilk kitapta Brenda yok. Bittikten sonra bunu anlamak haliyle insana biraz koyuyor ama kitap o kadar çabuk bitti ki buna pek üzülemedim. Yazarın akıcılığı ve böyle distopya romanları çok sevmemden ötürü bir çırpıda bitirmeme şaşırmadım da. 

Konu gelirsek; Thomas adlı baş karakterimiz, gözlerini açtığında kendini bir asansörde bulur. Haliyle panikler ama asansörden değil çıkmayı, doğru dürüst hareket etmeyi bile başaramaz. Felç olmuş gibi hissetmektedir ve hiç bir şey hatırlayamamaktır. Bu asansöre nasıl gelmiştir, neler olmuştur, nereye gidiyordur? Sadece ismini hatırlıyordur. 

Sonra asansör, yarım saat kadar çıktıktan sonra durur ve bir kaç kişi tarafınca açılır. Bunlar Thomas yaşında yada onun yaşına yakın çocuklardır. Küçük bir ayrıntı olarak da hepsi erkektir. 


Doğal olarak Thomas şaşkınlık içerisindeyken o bölgenin Kayran adlı bir yer olduğunu, her ay tıpkı kendisi gibi bir tane çocuk gönderildiğini öğrenir. Bölgeye yiyecek ve içecek de bu asansörle haftalık olarak gelmektedir. 

Thomas bu tuhaf ortama alışmaya çalışırken hiç olmayacak bir şey olur ve ertesi gün, asansör bir çaylak daha getirir. Bu çaylak, herkese şoke edecek biridir, bir kızdır. Ve Thomas'a fena halde tanıdık gelmektedir. 

Evet, olaylar böyle başlıyor ve ilerliyor. Spoiler açısından daha fazla devam etmek istemedim. Artık bir çoğumuzun aşina olduğu merkezlerle ( Bakınız: Mıntıkalar, Çukurlar, Kamplar ) Kayran arasında pek bir fark yok gibi. Burası da oraya gönderilmiş çocuklarla dolu bir yer ve türlü sırlar var. Bir de Izdırap Verenler var tabi, bu başlı başına bir konu. 

Karakterlere gelirsek; Thomas tipik bir baş karakterdi bana göre. Hani şu her olayda kendini bulan ve okuyucu tarafından az yada çok sevilen. Ama benim favorim, kesinlikle Newt


Onun soğukkanlılığı, sıcak tavırları ve bana göre tam bir lider oluşu onu ilk kitap için favorim yapmaya yetti bile. Tabi Minho da var, onun da hakkını yiyemem. Fakat Teresa... Bilemiyorum, daha okumadan gelişen Brenda takımından olduğum için ona pek yoğunlaşamadım sanırım.

Kitap, böyle distopya hikayelerini sevenler için kesinlikle tavsiyedir. Filmiyle arasında gerçekten farklar var, bunu kendim de fark ettim. Yine de her ikisi de gayet hoştu. 


Resimlerin Hepsi Alıntıdır ~ 

17 Ekim 2015 Cumartesi

Percy Jackson ve Olimposlular Serisi [ Kitap Yorumu ]

Her zaman favori serim olacağı için, bloğa ilk onun yorumuyla başlamak istedim. Serinin beş kitabını, ayriyeten bundan sonraki ikinci seri olan Olimpos Kahramanları'nın tüm kitaplarını okuduğum için, ilk seriyi genel olarak yorumlamak istiyorum bugün. 


Öncelikle ana karakterimizden başlayalım; yani Percy'den. Kimi zaman tam bir baş belası, kimi zamansa günü kurtaran adam olan Percy'yi tüm bu olaylar 12 yaşındayken buluyor. O zamana kadar gerek okul, gerek günlük yaşamda başı bir türlü dertten kurtulmayan Percy, 12 yaşında hayatıyla ilgili büyük bir gerçeği var ediyor: kendisinin Yunan mitolojisindeki Poseidon'un oğlu olduğunu, dolayısıyla bir melez, yani yarı insan olduğunu...

Haliyle bu habere sıkı sıkı sarılmıyor, inkar ediyor. Çok geçmeden, her şeyin doğru olduğunu birinci elden fark ediyor ve maceralar başlıyor. Sadece Poseidon'un değil, tüm tanrıların çocuklarının olduğunu, bunların Melez Kampı denilen bir yerde yaşadığını öğreniyor ve oraya taşınıyor. İlk başlarda bunu belirli bir amaç için yapıyor ama sonradan, orasının evi olduğunu o da anlıyor.

Kitaba göre, her tanrının bir çok çocuğu var ama 3 büyük Tanrının çocukları pek iyi karşılanmıyor. İyi karşılanmamaktan öte, biraz da yasaklanmış bir durum bu. Haliyle, Percy de 3 büyük tanrıdan birinin çocuğu olduğu için başına yeni dertler ekleniyor. Tüm bunlar sırada Athena'nın melez çocuklarından biri olan Annabeth başlarda biraz istemsizce de olsa ona destek oluyor ve böylelikle yakınlaşıyorlar.


Yakınlaşmak dediysem, dostane anlamda tabi. Çünkü yazarımız Rick amca, okuyucunun istediğini hemen veren biri değil. Serinin beş kitabı boyunca birlikte olmasını istediğiniz çifti de hemen yapacak biri değil. Bu yüzden Annabeth, zaman zaman kıskançlık krizleri, zaman zaman başka şeylerle birlikte her daim Percy'nin yada Yosun Kafası'nın yanında olmaya çalışıyor. 

Kehanetler, Yunan mitolojisi, tuhaf ama genellikle komik Yunan tanrıları ve onlardan bile garip olabilen melezlerle birlikte bu seri benim için her daim farklı bir yerde olacak. Sadece Percy ve Annabeth değil; diğer melezleriyle bile ( Bakınız: Nico, Clarisse, Thalia hatta Luke ) çok güzel, tadından yenmez beş kitaplık bir seri bu. Birincisi olayların akışı çok güzel ayarlanmış, ikincisi ise yazarın dili inanılmaz akıcı. En kötü olayları bile mizahi bir havayla anlatıyor oluşu beş kitabın da su gibi akıp gitmesini sağlıyor. 

Tam anlamıyla bir distopya kitabı sayılmaz, fakat bulunduğumuz çağı bile farklı gösterebilecek ögelere sahip bir kitap. Okumanız, şiddetle tavsiye edilir. 


Not: Resimlerin ikisi de alıntıdır. ~




Merhaba, merhaba. :')

Okuduğum kitaplara bakarken, neden bunlarla ilgili bir blog açmıyorum düşüncesine dayanamadım ve kendimi burada buldum. Okuduklarımla ilgili bir şey yazmak hiç şüphesiz bana da çok iyi gelecek. Artık ne zaman bir kitap bitirsem; birilerini arayıp, başını ağrıtmak yerine soluğu burada alacağım sanırım. :)

Kendimi tanıtmam gerekir mi acaba? Bence gerekmez ama adet yerini bulsun.

19 yaşındayım, İstanbuldayım. Çalışıyorum, bir yandan da okuyorum. Okul şimdilik biraz daha geride kalıyor, en önemlisi iş. Bunun dışında çok okurum. Fantastik kitaplar, benim gözümde her daim iki adım öndedir. Yine de fırsat buldukça diğer türleri de okumaya çalışıyorum. Boğa burcuyum, özelliklerini az çok taşıyorum gibi.

Şu sıralar Beni Seç serisine başlamayı düşünüyorum ama henüz başlamak nasip olmadı. En son Labirent serisini okudum, ondan önce de Yeraltı Günlüklerini bitirdim. 

Favori serim ise, sanırım PJO serisi. Bunun yeri asla değişmez. :')

Evet, şimdilik bu kadar. ~