Her zaman favori serim olacağı için, bloğa ilk onun yorumuyla başlamak istedim. Serinin beş kitabını, ayriyeten bundan sonraki ikinci seri olan Olimpos Kahramanları'nın tüm kitaplarını okuduğum için, ilk seriyi genel olarak yorumlamak istiyorum bugün.
Öncelikle ana karakterimizden başlayalım; yani Percy'den. Kimi zaman tam bir baş belası, kimi zamansa günü kurtaran adam olan Percy'yi tüm bu olaylar 12 yaşındayken buluyor. O zamana kadar gerek okul, gerek günlük yaşamda başı bir türlü dertten kurtulmayan Percy, 12 yaşında hayatıyla ilgili büyük bir gerçeği var ediyor: kendisinin Yunan mitolojisindeki Poseidon'un oğlu olduğunu, dolayısıyla bir melez, yani yarı insan olduğunu...
Haliyle bu habere sıkı sıkı sarılmıyor, inkar ediyor. Çok geçmeden, her şeyin doğru olduğunu birinci elden fark ediyor ve maceralar başlıyor. Sadece Poseidon'un değil, tüm tanrıların çocuklarının olduğunu, bunların Melez Kampı denilen bir yerde yaşadığını öğreniyor ve oraya taşınıyor. İlk başlarda bunu belirli bir amaç için yapıyor ama sonradan, orasının evi olduğunu o da anlıyor.
Kitaba göre, her tanrının bir çok çocuğu var ama 3 büyük Tanrının çocukları pek iyi karşılanmıyor. İyi karşılanmamaktan öte, biraz da yasaklanmış bir durum bu. Haliyle, Percy de 3 büyük tanrıdan birinin çocuğu olduğu için başına yeni dertler ekleniyor. Tüm bunlar sırada Athena'nın melez çocuklarından biri olan Annabeth başlarda biraz istemsizce de olsa ona destek oluyor ve böylelikle yakınlaşıyorlar.
Yakınlaşmak dediysem, dostane anlamda tabi. Çünkü yazarımız Rick amca, okuyucunun istediğini hemen veren biri değil. Serinin beş kitabı boyunca birlikte olmasını istediğiniz çifti de hemen yapacak biri değil. Bu yüzden Annabeth, zaman zaman kıskançlık krizleri, zaman zaman başka şeylerle birlikte her daim Percy'nin yada Yosun Kafası'nın yanında olmaya çalışıyor.
Kehanetler, Yunan mitolojisi, tuhaf ama genellikle komik Yunan tanrıları ve onlardan bile garip olabilen melezlerle birlikte bu seri benim için her daim farklı bir yerde olacak. Sadece Percy ve Annabeth değil; diğer melezleriyle bile ( Bakınız: Nico, Clarisse, Thalia hatta Luke ) çok güzel, tadından yenmez beş kitaplık bir seri bu. Birincisi olayların akışı çok güzel ayarlanmış, ikincisi ise yazarın dili inanılmaz akıcı. En kötü olayları bile mizahi bir havayla anlatıyor oluşu beş kitabın da su gibi akıp gitmesini sağlıyor.
Tam anlamıyla bir distopya kitabı sayılmaz, fakat bulunduğumuz çağı bile farklı gösterebilecek ögelere sahip bir kitap. Okumanız, şiddetle tavsiye edilir.
Not: Resimlerin ikisi de alıntıdır. ~
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder